ön yargıları parçalamak
her şey sende ve doğada gizli,
Ön yargıları parçalayabilir misiniz?
onlar, sizi parçalamadan……
” bedenler ağızları kapalı testilere benzerler
her testide ne var? sen ona bak” der mevlana
einstein ise ” ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur ” der
bazen her söylenene itibar edilemeyeceği gibi “kimilerinin kurgularının yalnızca senaryo olabileceğini de düşünerek den,
” önyargıyı dogmatik öğretilerden beslenen diğer şahıslara karşı olan tutumlarda ayrımcılık olarak tanımlayabiliriz
temel olarak tabanda sayısız faktörel özellikleri bünyesinde barındırır ” ekonomik , coğrafi özellikler, sosyo-kültürel-dinsel-tinsel, gibi”
kişisel olduğu gibi toplumsal olarak grupları etki alanına alabilecek kadar güçlüdür ki besleyen motifleri oldukça farklılıklar gösterir…
tıpkı belirteceğimiz , gerçek olduğu savunulan örnek öyküde ki gibi,
Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör’ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini keser…
Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?
Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı..
Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu..
Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; “Bekleriz” diye mırıldandı…
Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadanmasasına döndü..
Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi..
Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı.
“Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok” diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..
Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.
Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard’da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kabetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.
Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. “Madam” dedi, sert bir sesle, “Biz Harvard’da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner…”
“Hayır, hayır” diyerek haykırdı yaşlı kadın.. “Anıt değil… Belki, Harvard’a bir bina yaptırabiliriz”.
Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, “Bina mı?” diyerek tekrarladı, “Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı…”
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi..
Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü:
“Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?”
Rektör’ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı.
Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California’ya, Palo Alto‘ya geldiler. Ve Harvard’ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.
ABD’ nin , önemli üniversitelerinden birini: STANFORD‘u.
Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı
Sitedeki yazılar izinsiz ve kaynak belirtmeden başka yerde yayımlanamaz. yazıları kaynak belirterek ya da link vererek paylaşabilirsiniz,teşekkür ederiz PozitifID Kişisel Gelişim