102 yaşımdayım "beynim 20 yaşında"

      her şey doğada  ve sende gizli,
102 YAŞINDAKİ FİZYOLOG
RITA LEVI-MONTALCINI ..
Programlı hücre ölümünü ve sinir hücrelerindeki etken faktör proteinlerini 1940 lı yıllarda keşfeden ve bu keşiflerinin anlam ve önemi 40 yıl sonra farkedilerek 1986 da Nobel Ödülü ile ödüllendirilen İtalyan bilim kadını, fizyolog Rita-Levi Montalcini bu gün 102 yaşında ve İtalya parlamentosunda Senatör. Kendisi ile 4 yıl önce yapılan bir söyleşi;
-100 yaşınızı nasıl kutlayacaksınız?
– Ah, bu yaşa kadar yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyorum, ayrıca kutlamalar da hoşuma gitmiyor. Beni ilgilendiren ve hoşuma giden şeyler, her gün yaptığım şeylerdir.
– Neler yapıyorsunuz?
– Afrikalı kızların, okuyup ülkelerinin gelişmesinde rol almaları için burs temin etmeye çalışıyorum. Araştırmalarıma ve düşünmeye devam ediyorum.
-Emekliye ayırmadınız mı kendinizi?
– Asla! Emeklilik beyni harap eder. Bunu yapan bir çok kişi dünyayı terk ettiler, bu beyni öldürür, hasta eder.
– Beyniniz nasıl çalışıyor?
– Tam 20 yaşımdaki gibi. Arzu ve yeteneklerimde hiçbir fark görmüyorum. Yarın tıbbi bir kongreye katılacağım.
– Ama genetik bir sınırı da yok mu bunun?
– Hayır. Beynim henüz yaşlanmadı. Kaçınılmaz olarak vücudumda kırışıklıklar var, ama beynimde değil.
– peki nasıl oluyor bu?
– Nöronlarla ilgili önemli bir esneklikten yararlanıyoruz: Nöronlar ölmüş olsalar bile, kalanlar görevlerini sürdürebilmek için yeniden organize olurlar, ancak yine de onları uyarmak gerekir.
– Bunun olacağını söylermisiniz .
-Arzu etmeye devam ediniz, beyninizi faal tutunuz, onu çalıştırınız, bu suretle asla bozulmaz.
– Ben uzun yaşar mıyım?
– Yaşadığınız yıllardan daha iyi yaşayacaksınız, ve işin ilginç tarafı da bu. Bunun sırrı da meraklı, istekli ve de sevgi ile dolu olmaktır.
– Yaptığınız şey bilimsel bir araştırma…
– Evet, ve de coşkulu olmayı sürdürüyorum.
– Siz, sinir sistemi hücrelerinin nasıl geliştiklerini ve bu hücrelerin nasıl yenilendiklerini keşfettiniz.
– Evet, 1942 de. Ben bunu: ‘‘nerve growth factor NGF’’ (yani sinir gelişim etkenleri), ve hemen hemen elli yıl kadar, yani keşfimin geçerliliği kabul edilene kadar toplum dışında bırakıldım. Ta ki 1986 yılında Nobel ödülünü alana kadar.
– 1920 li yıllarda genç bir İtalyan kızı olarak nasıl oldu da bir nöroloji bilgini olmayı başardınız?
– Çocukluğumdan beri kendimi okumaya verdim. Babam, hep iyi bir evlilik yapmamı, iyi bir eş ve iyi bir anne olmamı istiyordu, ama ben onu dinlemedim , okumak istediğimi söyledim…
– Babanız buna çok kızdı mı?
– Evet, çünkü kendimi mutlu bir çocuk olarak hissetmiyordum. Kendimi tıpkı küçük yaramaz bir ördek, budala ve bir işe yaramaz olarak kabul ettiğini sanıyordum. Benden büyüklerin hepsi de parlaktılar ve ben aşağılık kompleksine kapılıyordum.
– Öyle sanıyorum ki bütün bunlar sizin için bir uyarıcı olmuş.
– Evet, ama Afrika da cüzam üzerine araştırmalar yapan Dr. Albert Schweitzer’ in çalışmaları da beni çok etkiledi. Bende acı çekenlere yardım etmeyi seçtim, zira en büyük hayalim buydu.
– Bilim alanında bunu başardınız.
– Ve bugün de Afrikalı kızların eğitimlerine katkıda bulunmak için çalışıyorum. Hastalıklara karşı mücadele ediyoruz, ama İslam ülkelerinde kadınların maruz kaldığı zulüm ile de mücadele etmek zorundayız.
– Din, bilimin gelişmesi engelliyor mu? Öğrenmenin önünde bir engel mi teşkil ediyor?
– Evet din, erkek karşısında kadının etkisini yok ediyor, onu bilimin, ve her türlü gelişimin dışında tutuyor.
– Bir erkeğin beyni ile bir kanın beyni arasında bir fark var mıdır?
– Sadece, salgısal sisteme bağlı heyecanlarla ilgili beyin fonksiyonları bakımından. Ama öğrenmek ve bilmek yeteneği bakımından hiçbir fark yoktur, yani her ikisi de aynıdır.
– Neden bilimle uğraşan çok az sayıda kadın var?
– Hayır, bu doğru değil ! Erkekler tarafından yapıldığı söylenen bilimsel keşiflerin bir çoğunda da kız kardeşlerinin, eşlerinin ve kızlarının katkıları vardır
– Bu gerçek mi?
– Kadın zekası kabul edilmiyor ve hep arka planda bırakılıyor; Ama bereket versin ki bu gün, bilimsel araştırmalar da erkeklerden daha fazla kadın var: Bunlar Hypatia’nın mirasçılarıdır.
– 4 ncü yüzyıldaki İskenderiye’li bilim kadını
– Evet, Şimdi eskiden olduğu gibi sokaklarda kadın düşmanı yobazlar tarafından öldürülmüyoruz artık. Dünyada birçok şey değişti artık.
– Hiç kimse sizi katletmeyi denemedi mi?…
– Faşizmin iktidarda olduğu tarihlerde, Mussolini de Hitler’in Yahudi zulmünü taklit etmek istedi, bir süre saklanmak zorunda kalmıştım. Ama araştırmalarımı durdurmadım: Yatak odama bir laboratuvar kurdum…ve bu sıralarda “apoptosis” yani hücrelerin programlanmış ölümlerini keşfettim.
– Yahudilerde bilim adamı ve entelektüel oranının yüksek oluşunu neye bağlıyorsunuz?
-Sürgünler Yahudileri entelektüel çalışmalara yöneltti: Zira düşünce dışında her şey yasaklanabilir. Bilindiği gibi Yahudiler arasında Nobel ödülü kazanmış bir çok kişi vardır.
– Nazi çılgınlığını nasıl izah ediyorsunuz?
– Hitler et Mussolini hep kalabalıklara karşı konuştular. Bu durumda, beynin entelektüel faaliyetlerine hakim olan heyecan verici bölümü hemen faaliyete geçer. Bunlar da heyecanları, sebepsiz de olsa, tetiklerler.
– ABD’nde ki birçok okulda, halen Evrim Teorisi yerine Yaratılış Teorisinin okutulduğunu…
– İdeoloji heyecandır, sebepsizdir. Sebep, eksikliğin çocuğudur. Omurgasızlarda her şey programlıdır: onlar mükemmeldirler. Biz hayır! Kusurlu yaratıklar olarak biz, iyi ile kötüyü ayırt etmek için sebeplere, değerlere, ahlâka başvururuz ki bu Darvin teorisinin en uç noktasıdır!
– Hiç evlenmediğinizi biliyoruz, çocuğunuz oldu mu?
Hayır. Ben, nörolojinin cangıl ormanlarına girdim; Güzelliğine hayran kaldım ve bütün zamanımı ona vakfettim
– Bir gün, Alzheimer’in, Parkinson’ un, yaşlılığa bağlı bunamanın çaresi bulunacak mı?
– İyileştirmek mi…? Tüm bu hastalıkları durdurmayı, geciktirmeyi ve en aza indirmeyi başaracağız.
– Bu gün en büyük hayaliniz nedir?
– Beynimizi tüm kapasiteleri ile tanıyabilmek.
– Kendinizi yaramaz bir çocuk olarak hissetmekten ne zaman vazgeçtiniz?
-Henüz sınırlarımın bilincindeyim.
– Hayatınız boyunca yaptığınız en güzel şey?
– Başkalarına yardım etmek.
– Bu gün 20 yaşında olsaydınız ne yapardınız?
– Aynı şeyleri !

Perihan Yıllı ile,

Pozitif ID         Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı  & 
                içindeki sen ile keyif dolu yolculuğun sınırsız keşfi…

sizin hakkınızda kim karar veriyor?

 

 

birilerinin kafanızı karıştırmasına ve öz güvenizi sarsmasına izin vermeyin yaşamınıza  daima en iyi olanları alın

 bu birileri geçmişte yaşadığınız olaylardan oluşturduğunuz bilinçaltı inançlarınızın  olabilme olasılığı çok yüksek mutlaka dışarıdan bir başkaları değildir kafanızı karıştıran

öyle konular olaylar yaşanır ki  sonuçlarında da ötekiler suçlanır ,

olayı konuyu yönlendiren kimdir ?

Sizce? …

Karar mekanızması kimdir ?

Karar ” mekanızmanız ” nedir ?

olayları kontrol edebilmek

olası olaylarda boşlukları doldurabilmek

kişisel denge

ailede denge kurumsal denge

adı ,sınıfı her ne ise ;

olayları “ kontrol edebilmek “ yerine;

 “olayları izleyebilmek”

bir sonrasında ne olacak farkına varabilmek

 kısacası , olası boşlukları doldurabilme yetisi

ön yargıdan uzak olabilmek takip eden süreç içinde  kişiye önlem alma becerisini sunacaktır.
Zihinde depolanmış geçmişte yaşanmış bilgileriniz ,atak durumdadır yaşayacağınız olası olaylara konulara karşı nasıl davranacağınız ile alakalı  sizi köşeye sıkıştırmayı bekliyordur .

objektif davranalabiliyorsanız yani bilinçli zihniniz ile reaksiyon verebiliyorsanız!

siz şanslı insanlardansınız…

yok ! davranış kalıplarınıza  duygunuzu katıyorsanız kısacası bilinçaltınızda ki inanç kalıplarınıza göre olaylara konuların gidişatına  yön veriyorsanız ?

ne yazık ki yani olaylarınızda  konularınızda  sizi üzebilecek  kararlar almanıza sebep olacak ve gerek iş gerek sosyal gerek aile gerek özel ilişkileriniz içinden çıkamayacağınız boyutların içinde kendinizi bulacaksınız.

Dolayısı ile her konu kendi sınırları içinde değerlendirmeli.

O zaman şanssızlık!

Neye göre? Kime göre?

Yaşam kalite ölçütlerinizi belirlerken 5N 1K kuramının Yalnızca “NASIL”

yönlendirecini kullanıyoruz ve sizi öncelikle mutlu kılacak çözüme odaklı davranışlara yönlendireceğinden  emin olabilirsiniz.

 

 

Temel bir salonda yalnız kaldığı çirkin bir kadına:
-Ne katar cüzelsinuz. Kadın

-Ben sizin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Temel -Sizde benim cibi yapun yalan söyleyun

………….

Şunu hatırınızdan çıkartmayın , bilinçaltınız ne zaman bir fikri kabul etse, hemen bunu uygulamaya başlar.Sizi kandırabilmek için bütün kaynaklarını harekete geçirir var gücü ile  potansiyellerini  kullanır…

Bilinçaltı ile barışık olmak!

Çünkü o çocuk gibidir her an sizi şaşırtmak için atak halindedir

yapacağınız inandırıcı afirmasyonlarla bilinçaltı düşünce kalıplarınızla uzlaşmak

yapısı gereği  insan içsel ve dışsal kontrollerin basınç altındadır,
genetiğimiz tarafından,kontrol ediliyoruz
yaşadığımız coğrafya tarafından kontrol ediliyoruz
ortak işleyen  zihin yapılarının kontrolü
ticari sektörlerin kontrolleri ,(tüketim kaynaklarının şaşırtıcı boyutu)
evrenin sabit işleyen kuralları yasaları vardır bizlerin dışında gelişir örn.bir depremi şiddetli gök gürültüsünü engelleyebilir misiniz?
ve her birinin birer frekansı vardır bırakın kontrol edebilmeyi tam anlamıyla ölçme yeteneği de sınırlarımız dışındadır
evrenin enerjisi
canlı cansız varlık ve nesnelerin enerjileri
bizlerde enerji olduğumuza göre
o halde ,
akışa izin vermek, güven duymak ,kendinin bir bütünün tamamlayacısı olduğunu kabul ederek yaşamak ve bundan mutlu olmak.
akışın karşısında kontroller vardır,kontrollere teslimiyet vardır,endişeler vardır…
kendini müfettiş gibi kontrol etme yerine
izleme,doğru ve kaliteli yaşamın zeminidir…

 

Perihan Yıllı ile,

 

Pozitif ID         Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı  & 

                içindeki sen ile keyif dolu yolculuğun sınırsız keşfi…

 

Einstein’in Beyin Ön Lobu Aşırı Derecede Kıvrımlı .bilinenden bilinmeyenlere


PozitifID
“Herşey  sende ve doğada gizli”…
  https://www.perihanyilli.com/

Albert Einstein’ın beyni, beynin bilinmeyenlerini açıklamak adına bir ipucu olarak nitelendirilebilir

Hayatı boyunca ve ölümünden bu yana, insanlar için hemen her yerde  bir merak konusu olmuştur  dahiyane bir beyne sahip olan Aibert Einstein’in beyni  . Şimdiye kadar yaşamış en parlak adamlarından biri olarak kabul edilmiştir. 
Şimdi bilim adamları fizikçinin sahip olduğu sıradışı beyini , dahi beyni açıklamak adına  bir ipucu olarak değerlendiriyorlar .. 
 Florida Eyalet Üniversitesi’nden evrim antropolog Dean Falk tarafından yönetilen, “Einstein’ın beyninin bölümleri çoğu insanın beyninden farklı   olduğunu  tespit etmişlerdir.”
Einstein’ın 1955 yılında ölünce, beyni Thomas Harvey tarafından beyin müzesine saklanıyordu , ” Huffington Post’un açıklamasına göre; 
“Beyin büyüklüğü Genel şekli asimetriktir. Normaldir ve bu normaldir. Sıra dışı olmasının nedeni ise; beynin çeşitli yerlerinde karmaşıklığıdır.”
“Genel büyüklüğü ve Einstein’ın beyninin asimetrik şekil, normal olmasına rağmen, prefrontal, somatosensoryel, primer motor, parietal, temporal ve oksipital korteks olağanüstü,” zaten bilimsel literatürde , 85 diğer insan beyni ile  karşılaştırıldığında  onun görsel-uzamsal ve matematiksel yetenekleri bazı nörolojik temellere dayanmaktadır  . “
Örneğin, Falk Huffington Post ;, 
Einstein’ın frontal lob parçaları “ekstra dolambaçlıdır,”
 ” parietal loblar “, olağanüstü asimetrik”  
 birincil somatosensoriyel ve tipik yüz ve dil temsil yakın bölgelerde motor korteks var”
ve  sol hemisfer  büyük ölçüde geniştir.”
As USA Today raporları, ise  Einstein’ın beyninin bazı bölgeleri “hala bilinmemektedir, bu yüzden , gerçek beyin fotoğraflarının  tümünün araştırılması, “
“Bu bir başlangıçtır,” Falk Huffington Post’a göre: “Bu çalışmanın , zeminidir  ,bir çok bilim adamı  bu slaytları bakmak isteyecek farklı  hipotezlerle farklı sonuçlara ulaşılacaktır. “
Örneğin , “diğer yetenekli insanların beyinleri ve Einstein’ın beyni ile  karşılaştırmalı.”
240 parçaya ayrılarak yapılan  otopsiye göre araştırmacılar ayrıca beynin sağ tarafındaki somatosensör korteksindeki ilginç özellikten de bahsediyorlar. Bu bölge vücuttan sensör benzeri bilgiler almaya yarıyor. Bu bölgenin gelişiminde ise Einstein’ın başarılı olduğu kemanın etkisi olduğu düşünülüyor.
 2012 / kasım Perihan Yıllı ile PozitifID  Kişisel Gelişim
kaynak      http://www.huffingtonpost.com/2012/11/17/albert-einstein-brain-study-genius_n_2144865.html
               

Tevfik Fikret ile insan ve yaşama dair

Tevfik Fikret, şair,yazar ,mimar, öğretmen, bir fikir bir düşünce adamı…  evinin projelerini kendisi çizmiş, Farsça “Yuva” anlamına gelen Aşiyan kelimesini de buraya isim olarak koymuştur

 

TEVFİK FİKRET’İN DRAMI – 2 (Haluk’un Bayramı, Haluk’un Defteri, Bir Lahza-i Taahhur)

 


Güzel huylu anlamına gelen Halûk; Tevfik Fikret’in, şahsında yarının aydın gençliğini sembolleştirdiği ve  bu amaçla yetiştirdiği oğludur. 

Tevfik Fikret’in, düşüncelerini bir uygulama sahası olarak gördüğü  Halûk, 14 Haziran 1895 tarihinde İstanbul’da doğdu. Şair çok sevdiği oğlu için şiirler yazıp, adını kitaplarına koydu. Halûk; Tevfik Fikret için ülkenin kalkınma sembolü, “karanlıkları boğacak ışık, gökten deha-yı nârı çalacak olan kahraman”dır.

Şair, “Ferda”(yarın) olarak gördüğü Halûk’u çok sevmektedir. Ondan ayrı kalma düşüncesine bile katlanamazken, 1898 yılında ilk  kez tutuklanır.  Bu tutuklama esnasında oğlunu çok özleyen şair,  yazdığı “Halûkçuğa” başlıklı şirini  şöyle bitirir:


”Sizi bir an tahattur etmeyecek

Hangi mel’un, o ben mi yavrucuğum?”(8)

 

Tevfik Fikret’in kişiliği, aşağı yukarı bir çeyrek asır süren edebî hayatında değişik aşamalar göstermiştir:

-A.Hamid, M.Naci ve R.Ekrem’in dönemlerinde Mehmet Tevfik imzası ile yazdığı iddiasız şiirler.

-C.Şehabettin, Hüseyin Siret’le  sivrildiği, edebiyatın okşayıcı rengi ve tatlı cazibesiyle yüklü Servet-i Fünun şairliği.

-Sanatının üçüncü döneminde N.Kemal’in etkisinde, aile ve toplum şairi olarak bütün şairlerimizin üstünde durmakta ve en yüksek değeri korumaktadır.

-Sanat hayatında dördüncü aşama vatan ve millet şairliğiyle açılır. Namık Kemal’in şiirlerinde sırtında kanlı bir kefen sürükleyen sevgili, Fikret’in dizelerinde; gözlerinde mavi güneşler gurub eden zümrüt bakışlı, inci şetaretli bir kız gibidir.

 

“Kudsî birer misâl-i vatandır… Vatan gayûr İnsanların omuzları üstünde yükselir.”

-İnsanların çektiği çile ve baskıların etkisiyle son döneminde hümanist bir anlayışa yönelir. Yerin ve göğün baskılarından kurtulmuş, yalnızca ilmin ve vicdanın kanunlarına bağlı yüksek bir insanlık hayali…

 

“Toprak vatanım, nev-i beşer milletim… İnsan

İnsan olur ancak bunu iz’anla inandım.”

 

Bugün bizler de bütün insanlığı severiz, ama onlardan da aynı ilgiyi bekleriz. Fakat  kutsal haklarımıza bir saldırı olursa, o zaman biz yurdu ve milleti her şeyin üstünde tutan ve özgürlüklerimiz için silah kuşanan eşsiz kahraman bir milletiz…

Halûk’u geleceğe henüz çok küçük yaşlarda hazırlamaya başlayan şair, O’na daha küçük yaşlarda “garipler ve yoksullar” için kendi zevklerinden feragat etme bilincini aşılar. “Haluk’un Bayramı”   şiirinde, güzel elbiseler giymiş oğluna, babasız çocukları hatırlatır ve elbiselerini onlara vermesini ister.

 

“Baban diyor ki: Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin?… Babasız,
Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Siyah-ı mâteme benzer terâney-î idi!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Biraz güzellensin
Şu rûy-ı zerd-i sefâlet… Evet, meserrettir
Çocukların payı; lâkin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor… Halûk dinle!”

 

 

Ve..O’nun dizeleri ile ; İnanç,vatan,bilim, barış,insan,

Bir yaratıcı güç var! ulu ve akpak,
Kutsal ve yüce; ona vicdanımla inandım.

Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim,

Ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne de melek var;
Dünya dönecek Cennete insanla, inandım.Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,
Ben buna Tevrat’la, İncil’le, Kuran’la inandım.

Tekmil insanlar kardeşi birbirinin… bir hayâl bu!
Olsun, ben o hayâle de bin canla inandım.

İnsan eti yenmez; “oh” dedim içimden, “ne iyi”,
Bir an için dedelerimi unuttum da, inandım.

Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu düşmanlık
Kan ateşidir; sönmeyecek kanla, inandım.

Elbet şu mezar hayatı zifiri karanlığın ardından
Aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna inandım.

Aklın, o büyük sihirbazın, hüneri önünde
Yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım.

Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,
Patlayan bir volkan gibi bir anda, inandım.

Kollar ve boyunlar çözülüp, bağlanacak bir bir
Yumruklar şangırdayan zincirlerle, inandım.

Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,
Bilim gücüyle olacak ne olacaksa… inandım.

Tevfik FİKRET

 alıntı

perihan yıllı ile

Pozitif ID   

Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı 

  

Tasarımı 

beynin kapasitesinin bilinen sınırları,değişiyor

                                           

                                                                                                                                                        her şey doğada  ve sende gizli
   Beynin Bilinen Kapasitesinin Sınırları  Değişiyor !

   Beyin ve holografik evren  Kanada’da yapılan bir araştırma, dini meditasyon sırasında, bazı bilim adamlarının savunduğu gibi, beynin sadece bir kısmının değil, birçok bölgesinin harekete geçtiğini belirledi. 03.09.2006 tarihinde gazetelerde çıkan bu haberi bir de meta bilim yani metafizikle bilimin kesiştiği yeni görüş açısından da incelemekte büyük yarar var.

  MONTREAL Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Mario Beauregard ve ekibi tarafından yürütülen araştırmada, 23 ile 64 yaşları arasındaki 15 rahibenin dini meditasyon sırasındaki beyin faaliyetleri MRI (manyetik rezonansla görüntüleme tekniği) ile incelendi. Sonuçları “Neuroscience Letters” adlı dergide yayınlanacak olan araştırmada, bazı bilim adamlarınca 10 yıl kadar önce dile getirilen ve beynin ön tarafında dini inanışı yöneten “Tanrı noktası” adlı bir bölgenin bulunduğu teorisinin sorgulanması amaçlandı.

  Tüm beyinde hareket

  Dr. Beauregard ve ekibi tarafından yürütülen araştırma, dini ibadete odaklanma sırasında, beynin faaliyetinin sadece “ön lob” ile sınırlı kalmadığını ortaya çıkardı. Araştırmasının sonuçlarını yorumlayan Dr. Beauregard, “Beyinde tek başına bir ’Tanrı noktası’ bulunmuyor. Bu tip faaliyet sırasında, duygulanma, benlik bilinci veya vücudu boşlukta betimleme gibi değişik fonksiyonlarla birlikte tüm beyin çapında karmaşık bir hareket söz konusu” diye konuştu.

  Deneyler sırasında, rahibelerin “Tanrı ile birlikte bir mutluluk ve barış duygusu” hissettiklerini söylediğini belirten Beauregard, bu sırada özellikle beynin heyecan kısmı olan “limbik sistem” bölgesinde bir hareketlenme tespit ettiklerini kaydetti.

  Dalgalarda Yavaşlama

  İncelemeleri sırasında ayrıca vücudun betimlenmesine bağlı bir bölge olan yan kortekste de değişiklik belirlediklerini anlatan Beauregard, din adamlarının meditasyon sırasında vücutlarını daha az hissettiklerini söylemelerinden ötürü beynin bu bölümünün önemli olduğunu belirtti.

  Kanadalı bilim adamı buna karşın, bu faaliyet sırasında beyin dalgaları seviyesinde bir yavaşlama tespit ettiklerini belirterek, “Beyin dalgalarını isteğe bağlı olarak yavaşlatmak olanak dışı. Bu durum bize dini meditasyon sırasında elektrik seviyesinde beynin çalışmasında bir değişiklik olduğunu gösteriyor” dedi.

  Beyin,inmeden sonra yeni sinir  hücresi üretiyor

  Uzun yıllar, yetişkinlerde yeni beyin hücrelerinin üretilmediğini düşünen, ancak üretimin sürdüğünü tespit eden bilim adamları, son olarak bir inmeden sonra dahi beyinde yeni sinir hücrelerinin oluştuğunu keşfetti. ABD’nin California Eyaleti’nin Novata kentindeki Buck Yaşlılık Araştırmaları Enstitüsü bilim adamları, insan beyninin inmeden sonra yeni sinir hücreleri ürettiğini tespit etti. David Greenberg başkanlığındaki ekibin, Proceedings Dergisi’nde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, insan beyni, beyin kanaması gibi özel durumlardan sonra, sanki oluşan hasarı gidermek istercesine yeni sinir hücresi üretiyor. Araştırma ekibi, inme sonucu hayatını kaybeden hastaların beyinlerinde yaptığı incelemede, yeni oluşmuş sinir hücreleri buldu. Ekip, yeni sinir hücrelerinin özellikle kan damarları yakınında oluştuğunu, bunun da hücre çoğalmasına katkı sağladığını bildirdi. Araştırma sonuçlarının, insan beyninde hasar gören bölümlerin tedavi yöntemlerine yardımcı olabileceği belirtiliyor. (03.09.2006- Hürriyet)

  Beyne meta bilim açısından bakış

  Holistik yani bütüncül bir bakış açısından bu araştırmayı ele alırsak; Dr. Beauregard, beyinde tek başına bir ’Tanrı noktası’ bulunmuyor derken çok haklı çünkü bu tip faaliyet sırasında, duygulanma, benlik bilinci veya vücudu boşlukta betimleme gibi değişik fonksiyonlarla birlikte tüm beyin çapında  daha karmaşık gibi gözüken ama daha bütüncül bir hareketlenme söz konusu.

  Beyinde tek bir nokta aramak modası geçmiş kartezyen görüşü savunmak olurdu ki, bedene ve insana holistik bir anlayışla yaklaşım günümüz bilim adamları bu anlayışı yenilemek için Dr. Beauregard ‘ınki gibi araştırmalar yapıyorlar.Özellikle metafizikle yeni fizik arasındaki köprüyü ortaya çıkarmak için yıllardır araştırma yapan iki ünlü bilim adamının beyinle ilgili araştırmalarına kısaca bir göz gezdirmek bu konuda farklı düşünmek için çok yararlı olabilir.

  Stanford üniversitesi beyin cerrahı Karl Pribram ve fizikçi David Bohm (Kuantum teorisyeni) insan beyninin holografik bir evrende, bir hologram gibi çalıştığını bilirdiler. Hologram; cisim tarafından dağılan ışık dalgasının, eş titreşimde tepeler ve yarıklardan oluşan anlamsız, bulanık bir girişim deseni olarak bir plaka üstüne kaydedildiği merceksiz bir fotografik bir işlemdir. Bu fotografik kayıt lazer gibi birleşik (aynı frekans ve aynı faza sahip iki veya daha fazla dalgadan oluşan) bir ışık altına yerleştirildiğinde üç boyutlu imgeler ortaya çıkar. Hologramın herhangi bir parçası imgenin tamamını yeniden kurar.

     Bu buluş metafizik ile fiziği birleştirme noktasına getirmiştir. Eşyanın olayların, zaman ve mekanın farklı ve ayrı anlaşılan oluşum gerçeğinin altında tüm şeylerin ve olayların mekansız, zamansız ve bölünmemiş olduğu tezahür etmemiş, örtülü bir titreşimsel -frekans düzeni vardır. Bizlerdeki hologram yani bütüncül, bütüne ait enerji zamansız ve mekansızdır. Doğa üstü, doğanın bir parçasıdır. Tüm doğa ötesi fenomenler fizikteki nükleer fenomen gibi sadece o anda başka boyutları okuduğumuz anlamına gelmektedir. Telepati önceden bilebilme şifa gibi olaylar zaman ve mekanı aşan boyutta oluşmaktadır. Enerjinin buradan oraya gitmesine hiç gerek yoktur; zaten orası diye bir şey yoktur.

   Bohm, algıladığımız dünyayı vitrin olarak adlandırır. “Tüm şuurumuz; geçmiş bilgimiz ile şu anki algısal verilerin kaynaştığı bir vitrindir demektedir. Fakat egomuzun altında evrensel, mekansız ve zamansız hafıza yaşamaktadır. Bunu hipnotik translarda devamlı görmekteyiz zamanın rölatif ve göreceli olduğu trans altındaki bireyde farklı algılandığını net bir biçimde kanıtlayabiliriz.” diyor.

   Her birimiz holografik evrene doğar ve ilk ayları yaşamın tümü ile uyumlu bir birliktelikle geçiririz. Hologramın o parçası henüz kendinin farkında değildir. Bu hologramı taşıyan insanda kendi farkında değildir. Farkındalık gelişir ve hologramdan çıkmış oluruz. Beyin yapısındaki delta, teta, alfa, beta dalgalarında deneyimlediğimiz bilinç durumları ve bu durumlara denk gelen algılamalar arasındaki benzerlikler çok ilginçtir.Bu nedenle de Dr. Beauregard ‘ın “Beyin dalgalarını isteğe bağlı olarak yavaşlatmak olanak dışı” sözü bu bakış açısı içinde pek haklı sayılmaz. Bir süje rölaksasyon-gevşeme yöntemleri ve araştırmayı yapan Dr. Beauregard ve arkadaşlarının da tespit ettiği gibi yoğun bir meditasyon sırasında beyni alfa dalgalarından teta dalgalarına getirinceye kadar değişiklik yapabilir.

BEYİN DALGALARININ EEG ÖLÇÜMLERİ

Beta Dalgaları – Uyanık Durumu

13 Hz’ den 30 Hz’ e kadar

Alfa Dalgaları – Rahatlama Durumu

8 Hz’ den 12 Hz’ e kadar

Teta Dalgaları – Meditasyon, Rüya Durumu

4 Hz’ den 7 Hz’ e kadar

Delta Dalgaları – Derin Uyku Durumu

1 Hz’ den 3 Hz’ e kadar

   Bu ünlü iki bilim adamı, beynin Teta dalgaları yayma halini C.G.jung un kolektif bilinçaltı diye adlandırdığı kavramla da özdeşleştiriyorlar ve bu noktada yaşamın ve hologramın arşetepik niteliklerini deneyimlediğimizi söylüyorlar. Yeni bilimsel araştırmalar inanç alanında hiç zorlanmadan bazı metafizik gerçeklerle-fizik arasında bağlantı kurmamıza olanak sağlayacak gibi görünüyor.

alıntı

perihan yıllı ile,

Pozitif ID

 Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı  &  

içindeki sen ile keyif dolu yolculuğun sınırsız keşfi

pozitivist felsefe ve egitim alanına yansımaları

Son yüzyılda özellikle pozitivist ve metafizik (doğa ötesi) kuramlar arası çatışmalar hız kazanmıştır…Pozitivizm; araştırmaları olgulara dayandıran,
metafiziği reddeden, en güvenilir bilginin deneyler yoluyla elde edinilebileceğini savunan bir felsefe öğretisi bir akımıdır.

« Otantik bilgiler dışındaki hiçbir veri bilgi değildir, gerçek olan, gerçeğe veya aslına dayanan, orijinal bilgileri savunur» 19. yüzyılın ortasında Auguste Comte
tarafından geliştirilen 3. Yüzyıl Latin düşünürü
Sextus Empiricus’a değin uzanan bir felsefe, bir bilgi yöntemidir.
Türk milli eğitim sistemi’nde
Pozitivizmin doğuşu 2. Meşrutiyet Dönemi
Servet-i Fünun hareketi ile başlar.
Cumhuriyet dönemimizdeki fikir hayatını etkileyen
en önemli felsefî akım pozitivizmdir.
Perihan Yıllı ile
Pozitif ID Kişisel Gelişim

 

beynin bilinen kapasitesinin sınırları değişiyor

                                         her şey doğada  ve sende gizli”

Beynin bilinmezliğinin keşfi

Beyin, evrenin küçük modeli

Beynin bilinen kapasitesinin sınırları değişiyor                

 Perihan Yıllı, Ekim, 2012

                     

   Beyin ve holografik evren  Kanada’da yapılan bir araştırma, dini meditasyon sırasında, bazı bilim adamlarının savunduğu gibi, beynin sadece bir kısmının değil, birçok bölgesinin harekete geçtiğini belirledi. 03.09.2006 tarihinde gazetelerde çıkan bu haberi bir de meta bilim yani metafizikle bilimin kesiştiği yeni görüş açısından da incelemekte büyük yarar var.
  MONTREAL Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Mario Beauregard ve ekibi tarafından yürütülen araştırmada, 23 ile 64 yaşları arasındaki 15 rahibenin dini meditasyon sırasındaki beyin faaliyetleri MRI (manyetik rezonansla görüntüleme tekniği) ile incelendi. Sonuçları “Neuroscience Letters” adlı dergide yayınlanacak olan araştırmada, bazı bilim adamlarınca 10 yıl kadar önce dile getirilen ve beynin ön tarafında dini inanışı yöneten “Tanrı noktası” adlı bir bölgenin bulunduğu teorisinin sorgulanması amaçlandı.
  Tüm beyinde hareket
  Dr. Beauregard ve ekibi tarafından yürütülen araştırma, dini ibadete odaklanma sırasında, beynin faaliyetinin sadece “ön lob” ile sınırlı kalmadığını ortaya çıkardı. Araştırmasının sonuçlarını yorumlayan Dr. Beauregard, “Beyinde tek başına bir ’Tanrı noktası’ bulunmuyor. Bu tip faaliyet sırasında, duygulanma, benlik bilinci veya vücudu boşlukta betimleme gibi değişik fonksiyonlarla birlikte tüm beyin çapında karmaşık bir hareket söz konusu” diye konuştu.
  Deneyler sırasında, rahibelerin “Tanrı ile birlikte bir mutluluk ve barış duygusu” hissettiklerini söylediğini belirten Beauregard, bu sırada özellikle beynin heyecan kısmı olan “limbik sistem” bölgesinde bir hareketlenme tespit ettiklerini kaydetti.
  Dalgalarda Yavaşlama
  İncelemeleri sırasında ayrıca vücudun betimlenmesine bağlı bir bölge olan yan kortekste de değişiklik belirlediklerini anlatan Beauregard, din adamlarının meditasyon sırasında vücutlarını daha az hissettiklerini söylemelerinden ötürü beynin bu bölümünün önemli olduğunu belirtti.
  Kanadalı bilim adamı buna karşın, bu faaliyet sırasında beyin dalgaları seviyesinde bir yavaşlama tespit ettiklerini belirterek, “Beyin dalgalarını isteğe bağlı olarak yavaşlatmak olanak dışı. Bu durum bize dini meditasyon sırasında elektrik seviyesinde beynin çalışmasında bir değişiklik olduğunu gösteriyor” dedi.
  Beyin,inmeden sonra yeni sinir  hücresi üretiyor
  Uzun yıllar, yetişkinlerde yeni beyin hücrelerinin üretilmediğini düşünen, ancak üretimin sürdüğünü tespit eden bilim adamları, son olarak bir inmeden sonra dahi beyinde yeni sinir hücrelerinin oluştuğunu keşfetti. ABD’nin California Eyaleti’nin Novata kentindeki Buck Yaşlılık Araştırmaları Enstitüsü bilim adamları, insan beyninin inmeden sonra yeni sinir hücreleri ürettiğini tespit etti. David Greenberg başkanlığındaki ekibin, Proceedings Dergisi’nde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, insan beyni, beyin kanaması gibi özel durumlardan sonra, sanki oluşan hasarı gidermek istercesine yeni sinir hücresi üretiyor. Araştırma ekibi, inme sonucu hayatını kaybeden hastaların beyinlerinde yaptığı incelemede, yeni oluşmuş sinir hücreleri buldu. Ekip, yeni sinir hücrelerinin özellikle kan damarları yakınında oluştuğunu, bunun da hücre çoğalmasına katkı sağladığını bildirdi. Araştırma sonuçlarının, insan beyninde hasar gören bölümlerin tedavi yöntemlerine yardımcı olabileceği belirtiliyor. (03.09.2006- Hürriyet)
  Beyne meta bilim açısından bakış
  Holistik yani bütüncül bir bakış açısından bu araştırmayı ele alırsak; Dr. Beauregard, beyinde tek başına bir ’Tanrı noktası’ bulunmuyor derken çok haklı çünkü bu tip faaliyet sırasında, duygulanma, benlik bilinci veya vücudu boşlukta betimleme gibi değişik fonksiyonlarla birlikte tüm beyin çapında  daha karmaşık gibi gözüken ama daha bütüncül bir hareketlenme söz konusu.
  Beyinde tek bir nokta aramak modası geçmiş kartezyen görüşü savunmak olurdu ki, bedene ve insana holistik bir anlayışla yaklaşım günümüz bilim adamları bu anlayışı yenilemek için Dr. Beauregard ‘ınki gibi araştırmalar yapıyorlar.Özellikle metafizikle yeni fizik arasındaki köprüyü ortaya çıkarmak için yıllardır araştırma yapan iki ünlü bilim adamının beyinle ilgili araştırmalarına kısaca bir göz gezdirmek bu konuda farklı düşünmek için çok yararlı olabilir.
  Stanford üniversitesi beyin cerrahı Karl Pribram ve fizikçi David Bohm (Kuantum teorisyeni) insan beyninin holografik bir evrende, bir hologram gibi çalıştığını bilirdiler. Hologram; cisim tarafından dağılan ışık dalgasının, eş titreşimde tepeler ve yarıklardan oluşan anlamsız, bulanık bir girişim deseni olarak bir plaka üstüne kaydedildiği merceksiz bir fotografik bir işlemdir. Bu fotografik kayıt lazer gibi birleşik (aynı frekans ve aynı faza sahip iki veya daha fazla dalgadan oluşan) bir ışık altına yerleştirildiğinde üç boyutlu imgeler ortaya çıkar. Hologramın herhangi bir parçası imgenin tamamını yeniden kurar. 
     Bu buluş metafizik ile fiziği birleştirme noktasına getirmiştir. Eşyanın olayların, zaman ve mekanın farklı ve ayrı anlaşılan oluşum gerçeğinin altında tüm şeylerin ve olayların mekansız, zamansız ve bölünmemiş olduğu tezahür etmemiş, örtülü bir titreşimsel -frekans düzeni vardır. Bizlerdeki hologram yani bütüncül, bütüne ait enerji zamansız ve mekansızdır. Doğa üstü, doğanın bir parçasıdır. Tüm doğa ötesi fenomenler fizikteki nükleer fenomen gibi sadece o anda başka boyutları okuduğumuz anlamına gelmektedir. Telepati önceden bilebilme şifa gibi olaylar zaman ve mekanı aşan boyutta oluşmaktadır. Enerjinin buradan oraya gitmesine hiç gerek yoktur; zaten orası diye bir şey yoktur.
   Bohm, algıladığımız dünyayı vitrin olarak adlandırır. “Tüm şuurumuz; geçmiş bilgimiz ile şu anki algısal verilerin kaynaştığı bir vitrindir demektedir. Fakat egomuzun altında evrensel, mekansız ve zamansız hafıza yaşamaktadır. Bunu hipnotik translarda devamlı görmekteyiz zamanın rölatif ve göreceli olduğu trans altındaki bireyde farklı algılandığını net bir biçimde kanıtlayabiliriz.” diyor.
   Her birimiz holografik evrene doğar ve ilk ayları yaşamın tümü ile uyumlu bir birliktelikle geçiririz. Hologramın o parçası henüz kendinin farkında değildir. Bu hologramı taşıyan insanda kendi farkında değildir. Farkındalık gelişir ve hologramdan çıkmış oluruz. Beyin yapısındaki delta, teta, alfa, beta dalgalarında deneyimlediğimiz bilinç durumları ve bu durumlara denk gelen algılamalar arasındaki benzerlikler çok ilginçtir.Bu nedenle de Dr. Beauregard ‘ın “Beyin dalgalarını isteğe bağlı olarak yavaşlatmak olanak dışı” sözü bu bakış açısı içinde pek haklı sayılmaz. Bir süje rölaksasyon-gevşeme yöntemleri ve araştırmayı yapan Dr. Beauregard ve arkadaşlarının da tespit ettiği gibi yoğun bir meditasyon sırasında beyni alfa dalgalarından teta dalgalarına getirinceye kadar değişiklik yapabilir.
BEYİN DALGALARININ EEG ÖLÇÜMLERİ
Beta Dalgaları – Uyanık Durumu
13 Hz’ den 30 Hz’ e kadar
Alfa Dalgaları – Rahatlama Durumu
8 Hz’ den 12 Hz’ e kadar
Teta Dalgaları – Meditasyon, Rüya Durumu
4 Hz’ den 7 Hz’ e kadar
Delta Dalgaları – Derin Uyku Durumu
1 Hz’ den 3 Hz’ e kadar
   Bu ünlü iki bilim adamı, beynin Teta dalgaları yayma halini C.G.jung un kolektif bilinçaltı diye adlandırdığı kavramla da özdeşleştiriyorlar ve bu noktada yaşamın ve hologramın arşetepik niteliklerini deneyimlediğimizi söylüyorlar. Yeni bilimsel araştırmalar inanç alanında hiç zorlanmadan bazı metafizik gerçeklerle-fizik arasında bağlantı kurmamıza olanak sağlayacak gibi görünüyor.
alıntı

http://pozitifid.blogspot.com.tr/2012/07/beyni-yenilemek.html

perihan yıllı ile, Pozitif ID

Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı  &  İçindeki sen ile keyif dolu yolculuğun sınırsız keşfi




Sevgi aşk olmayan işin verimi olur mu?



İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft’a başvurur. İnsan Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından test (yeri temizlemek) yaparlar ve “işe alındın, e-mail adresini ver, sana başvuru formunu göndereyim, aynı zamanda, işe başlamak için geleceğin günü bildiririm” der.

Adam çaresiz, bilgisayarının ve dolayısı ile e-mail adresinin olmadığını söyler. İnsan Kaynaklarından, onun adına üzüldüklerini, fakat e-mail’i yoksa kendisinin de var olmadığını ve kendisi de olmadığı için işe alınamayacağını söylerler.

Adam umutsuzca, ne yapacağını bilmeden, cebinde sadece 10$ ile çıkar. Ve bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır.

 Kapı kapı dolaşarak, 2 saat içerisinde sermayesini ikiye katlar.

İşlemi bir kaç kez daha tekrar eder ve akşam eve döndüğünde 60$’ı vardır. Ve bu şekilde yaşayabileceğini anlar, her sabah erkenden evinden çıkar ve aksam geç saatlere kadar çalışır ve her gün parasını üçe, dörde katlar.

Az bir zaman sonra, bir el arabası alır, bunu bir kamyonla değiştirir ve bir süre sonra artık, bir çok araçtan oluşan bir nakliye şirketi sahibidir.

5 sene geçer, adamımız Birleşik Devletlerin en büyük gıda nakliye şirketlerinden bir tanesinin sahibidir artık. Artık ailesini ve geleceğini düşünmektedir ve hayat sigortası yaptırmaya karar verir.

Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer ve konuşma biterken, sigortacı, teklifi gönderebilmek için adamın e-mail adresini ister. Adam e-mail ‘inin olmadığını söyler.

“Şaşırtıcı, der sigortacı, e-mail’iniz yok ve bu hanedanlığı kurabildiniz, düşünün, ya bir de e-mail adresiniz olsaydı..”

Adam düşünür ve şu cevabı verir:

– Microsoft’ta temizlikçi olurdum.

Ne yaparsan yap..
Mutlaka severek aşkla yap
Sevgi aşk olmayan işin verimi olur mu? Sizce..
Bir gün yol kenarında çöp konteyneriyle bir hayli haşır neşir olan biri ilgimi çekti..
Durdum ve uzaktan izlemeye başladım..yüzümde gülümsemenin olduğunun farkına vardım..işinden aldığı keyfi  çevreye servis yapan sarı elbiseli bir adam ..
hiç gergin değildi mutluydu yaptığı işin doğruluğuna inanıyor ve o bilinçle her eline gelen nesneyi özenle ait oldukları farklı farklı çuval ve kutulara dolduruyordu düzenle adeta çok önem verdiği giysilerini  gardırop içine yerleştirircesine..
Kimilerine göre “ çöp işte kutulara at gitsin “diye adlandırılan  ..sonuçta bir çoğu için de  çöptür  işte!..
Oysa ki özelliklerine göre   ayrıştırıldığı  zaman,
Her bir atık geri dönüş sektörünün hammaddesi olarak kullanılacak …
karşımıza çok farklı alanlarda  ve doğal olarak da teknoloji sayesinde   kullanılan, sürdürülebilir ham madde  olarak çıkacaktır..
Süratle ve çılgınca tükettiğimiz  yok olan enerji rezervlerimize , alternatif  kaynaklar arayış sürecindeyiz, mevcut kaynaklar  adeta  hiç bitmeyecekmiş gibi fütursuzca tüketilmektedir
Günümüz dünyası kaynak olarak inanılmaz bir çöp  endüstrisi sürecinde ..
Bazen ambalaj alınan üründen daha pahalı olabiliyor..
Özellikle cam atıkların , teneke kutuların ; çöplerde diğer ürünlerin içinde hapsoluşlarına seyirci kalmak  , duyarlı olanlar için ıstırap veren bir manzaradır
Bol bol tüketerek modern yaşıyoruz ya!
Bir  adet lahmacunun dahi koskoca karton kapaklı ambalaja konulması ve ardında kesilen ağaçları görmezden gelmek olası mı?
……..
Bu basit görünen meslek sınıfının bile uzman toplayıcıların elinde olması artık yarınımız dünyası için gerekliliktir
Hangisi daha çağdaş , modern işyerlerinde akıllı evlerde yaşayan  tüketen gruplar mı?
Yoksa külçe altına verdiği değerden farksız çalışan çöpçü denilen insan mı?
her iş sektöründe örnek olacak özellikleri içinde saklamaktan öte model olma özelliğini taşıyan bir meslek grubu olduğunu düşünüyorum …
ve   benzer tüketim çılgınlığı  referanslarının ,  gelişmişliğe ters dağılımı oldukça da  kaygı veriyor
Pozitif ID   Kişisel Gelişimin Profesyonel Tasarımı

kendimi keşfettiğim an  biliyorum ki!

 evreni de   keşfetmiş olacağım…