KÖTÜ DÜNYA SENDROMU “Bad World Syndrome”

Dünyadaki güven ortamının azalması, daha tehdit edici hal alması insanlarda duygu ve davranış durumlarında çöküşlere sebep olabilmektedir.  Çeşitlilik içeren bu durumlarda yeni bir kavram ortaya çıkmıştır; adı bile ürkütücü olabilecek güçte olan, “Kötü Dünya Sendromu “ kavramı…

KÖTÜ DÜNYA SENDROMU 

“Bad World” Syndrome

Duygu yoksunluğunda toplumlarda neler yaşanacağının bilinmesi, empatinin gücünü daha anlaşılır kılacaktır. Bu sebeplerle “empati” yalnızca duygu değil anlama, düşünme, hissetme ve iletme biçimidir.

Empati insanlar arasında psikolojik bir köprüdür ve psikolojik bir bağ oluşturur.

Empati yoksunluğun en önemli sonucunu kötü dünya sendromu olarak görebilmekteyiz. Bu sendromun yansıma biçimleri insanoğlunu ciddi olarak tehdit etmektedir.

İnsanoğlunda her şeye çok kolay alışıyor ve çok çabuk sıradanlaştırıyor olma özelliği vardır. Bir şeyin yokluğunda ancak onun ne kadar önemli olduğunu anlarız. En basit ifadesiyle, sular kesildikten sonra suyun önemi, aç kalındığı zaman aç insanların varlığı , hastayken sağlığın değerinin anlaşıldığı gibi.

Bireysel anlamda “ateş düştüğü yeri yakar” şekliyle birim toplumlarda yaşanan olayların diğerleri gözünde sıradanlaşması. Dünyadaki güven ortamının azalması, daha tehdit edici hal alması kötü dünya sendromu korkusunun oluşumuna sebep olmuştur.

Nedenleri:

1-      Şiddet ve cinayetlerin artması; öldürücü silahlara daha ulaşılır olması, okullara kadar inmesi, anne -babayı öldürme olaylarına daha sık rastlanır oldu. Örn.ABD’ de  acil servislere başvuru oranlarının % 17’ sinin aile içi şiddet kökenli olduğu, çok ciddi bir orandır.

2-      Kadın ve çocuğa yönelik şiddet ve cinsel istismarda ciddi artışlar görülmektedir. İnsanların birbirine ve topluma güvensizliğin artması, bir yandan silah satışını diğer yandan alarm satışlarındaki artış sebebi olarak gösteren araştırma sonuçları mevcuttur.

Benzer durumları yaşayan insanlarda üç tepkisel tavır oluşur;

–          Postravmatik Stres Bozukluğu:  Artan korku sebepli, kişi yaşadığı travmayı unutamaz hatta rüyasında göreceği korkular sebebiyle uyumama isteği ile göz kapaklarını dahi kapamaktan korkar.

Örn. Bir taciz olayı ya da deprem olayı yaşanmışsa yoğun bir kriz yaşanabilme olasılığı yüksektir. Bu duyguları yaşamamak için kaçışlar başlar. Bu duruma Vietnam Sendromu da denmektedir.

–          Bu kişiler sese gürültüye karşı aşırı duyarlıdır. Kendilerini rahatlatamazlar, bir gök gürültüsü, bir kapı çalınması tedirgin olmalarına sebeptir.

–          Yaşam standartlarını, altüst olan dengeler, sosyal yaşam ve iş yaşam kalitelerinde performansları da etki alanına alarak düşüşlere sebep olmaktadır.

Kötü dünya sendromu yaşayan kişilerde güven duygusu oldukça örselenmiştir. Sürekli bir savunma halindedir, girişimcilik azalmıştır.

Bir bölgede yaşanan olay ya da olaylar medyanın baskın gücü sayesinde bütün dünya insanlarında benzer olayların yaşanacağı duygusu veya sosyal medya aracılığı ile kişilerde içselleştirilerek yaşamış gibi algılanılmasına neden olur.

Pek çok kişide mağdur ve kurban psikozları gelişmiştir. Kitlesel boyutta korku ve huzursuzluk düşündürücü boyutta artmış bulunmaktadır. Kişiler gerçek ile senaryo ve fantezileri ayırt edemez duruma gelmiştir.

Psikolojik savaşların itici gücü insanları korkutma-sindirme yolu ile esir alarak korku ve şiddetle pasifize ederek istenilen boyuta çekme stratejisidir.

Bu ve benzer durumlarda; şiddet görüntülerine maruz kalan bir grup geleceğe endişe, tedirginlik ve şüpheyle korku dolu yaşanacak acımasız bir dünya olarak bakarken, radikallik geni olan bir diğer insan grubu da daha saldırgan daha agresif kişiliklerde şiddete karşı şiddetle cevap durumu gözlenir.

Toplumda şiddetin artma sonuçlarından bir diğeri şiddeti model almadır.

Bir başka grubun sürekli şiddete maruz kalmasına bir diğer grupta şiddete karşı duyarsız kalma şekliyle kendini gösterebiliyor. Trafik kazalarında kayıplar, deprem, maden kazalarındaki kayıpları sıradanlaştırma durumlarında bulunulması da şiddeti arttırma durumu olabiliyor.

Bu sığ davranışlarda şiddeti besleyen önemli bir durumdur.

Aslında, ” Empati” biyolojiktir ve istenirse öğrenilebilir;

1995’ ten sonra duygusal beyin çalışmalarında ciddi yol alınmıştır. Bazı insanların sosyal empati yeteneğinin olduğu sosyal olarak daha başarılı olduğu düşünülürdü. Son gelişmelerle empati yeteneğinin biyolojik temelli olan bir duygu olduğu ve bir yetenek değil beceri olduğu anlaşıldı.

Ayrıca erkeklere oranla kadınların karşı tarafın duygularını anlamada daha yüksek olduğu, annelik duygusunun bir parçası olduğu gözlenmektedir.

Empati duygusu olan kişilerde merhamet acıma duygularının yaşanması beraberinde yardım etmeyi de getireceğinden psikolojik yönden daha sağlıklıdırlar.

Empati duygusundan yoksun kişiler ise daha stresli kişilik yapısındadır. Kişi beyninde empati ile ilgili bir dosya açarak bu duyguyu  öğrenip geliştirebilir.

Empati, anlama becerisidir.

Birinci basamağı da sevgi ve değer vermektir.

Çocuk ve gençlere “sev, değer ver, paylaş” basamakları öğretilerek daha sonra empati çalışılmalıdır.

Empati bizim toplumuzda dertleşme olarak görülür. Oysa, dertleşme ve hemhal olma empatinin sınırları içindeki alt basamaklarındandır.

Bu sebeplerle empati yalnızca duygu değil aynı zamanda anlama biçimidir. Anlarken, hayal ve zihin gücü devrededir ve bu güçlerle anlama biçimi oluşur.

Bu nedenlerle empatinin; Biyolojik, psikolojik ve sosyolojik kavram olarak üç boyutu bulunmaktadır.

Böylesi itici gücü olan ve dünyada gelişen süreçleri etki altına alabilecek kadar önemli bir dinamik

” EMPATİ”

“sev, değer ver ve paylaş”

Perihan Yıllı, Kasım, 2014

Kaynakça:

Tarhan N. Toplum Psikolojisi “Sosyal Şizofreniden Toplumsal Empatiye, Timaş Yayınları,2013

D.Simon,Mental Healt, 2008